12 Ağustos 2014 Salı

Rahmi Koç Müzesinde Güzel Bir Gün...


   Az ama öz görüşebildiğimiz 11 yıllık dostum GÜNSELİ ile seçim gününü görüşme günü ilan edip buluştuk... Nereye gitsek nerede otursak derken Günseli RAHMİ KOÇ MÜZESİ' ne gidelim mi dedi.. Benim için şahane bi fikirdi...  Daha önce görmediğim bir yerdi. 

Burası İstanbul'un Avrupa yakasında BEYOĞLU'na bağlı HASKÖY semtinde HALİÇ kıyısında geniş bir alana kurulmuş güzel bir yer.  Hem etrafıma bakmaktan hem de Günseli ile sohbet etmekten (ki biz görüştüğümüz zamana anlatacak çok şey biriktiririz) çok fazla fotoğraf çekemedim. Umarım bundan sonraki gelişimde eşim de olur ve fotoğraf makinemiz de olur, çünkü bana zor geldiği için o kocaman makineyi taşıma görevini eşime bırakıyorum:)

Önce girişten biletlerimizi aldık ve iç tarafı gezdik. Çok güzel nostaljik arabalar vardı. Çok etkileyiciydiler... 



       Bu mint yeşili (ya da açık mavi) otomobil belki tanıdık gelebilir.. 
HARRY  POTTER  Sırlar Odası filmindeki uçan arabanın tıpatıp benzeri. Hemen yanındaki ekranda filmin görüntüleri gösteriliyor hatta. Keşke gerçeği  olsaydı...    

   
      Otomobillere iç geçirerek bakarken ve keşke binebilsek, fotoğraf çekinebilsek diye düşünürken ben, meğer benim gibi düşünenler için bir tanesini daha da yakından inceleyip binebilmemiz ve fotoğraf çekinebilmemiz için dışarıya koymuşlar. Çok sevindim tabii..



Bu fotoğrafın çekilme hikayesi biraz komik oldu.. Çünkü ikimiz de oturup etrafımızda bizi çekecek birine bakınırken üzerimize üzerimize bir grup Arap yaklaşmaya başladı. Hepsi de erkek. Gülümseyerek ve bize bakarak yaklaştılar, yanımıza kadar geldiler. Konuşmaya başladılar kendi aralarındaydı ama sanki bizimle gibiydi. Muhtemelen onlar da aracın yanında fotoğraf çekmek için geldiler ama yine de tırstık:) Hayır yani Arap oldukları için değil ama tanımadığımız bir grup adam gülümseyerek yanımıza kadar geliyo ve etrafımızı sarıyo sonuçta hem komik hem ilginç. Neyse sonra ben yanımda durana bizi çeker misin dedim.. Demeye çalıştım çünkü acaba İngilizce mi söylesem, Türkçe söylesem anlarlar mı, arapça fotoğraf ne demek acaba diye bi bocalama yaşayaraktan derdimi anlatmış bulundum ve fotoğrafımız tamamdı.! Fotoğraf çekinirken yanımızdan, arabanın etrafından çekildiler neyse ki:) Bu arada yanımdaki fıstık yukarıda bahsettiğim arkadaşım Günseli. Ben de direksiyona ne kadar uzak kalmışım yaa:)



Dışarıda eski bir de uçak vardı. İçine girebiliyorsunuz. Merdivenlerinden manzara çok güzel görünüyordu. Yukarıdaki sadece bir kısmı...



İstiklalde hep yapmak istemişimdir tramvayın demirlerine koşarak tutunup gitmeyi... Buradaki sabit duran tramvayda -mış gibi yapmak nasip oldu:)





Heralde en çok vakit geçirdiğim kısım atların, faytonların olduğu kısım oldu. Eskiden rahmetli dedemin de atı vardı. Çocukluğumu hatırlatır atlar bana ve ailece de çok sevdiğimizden yanlarından ayrılamadım. 



Girişte aldığınız biletle bir de küçük bir tren turu hakkı da kazanıyorsunuz. Denizaltına binmek için ek ücret vermek gerekiyor. Tren kendisi gibi küçük sevimli bir HASKÖY-SÜTLÜCE istasyonundan kalkıyor ve yeşillikler arasındaki raylardan etrafı seyrederek gidiyorsunuz...



 Dışarıda bir de oturup birşeyler yemek-içmek için deniz üzerinde, kafeterya olarak kullanılan vapurlar var. Biz de oturup çay içelim dedik. Kurabiyeleri ve tostları taze ve güzeldi. Çay da aynı şekilde. Bir de vapurun içinde küçük bir nostaljik oyuncak müzesi vardı. Burayı görünce Sunay Akın'ın oyuncak müzesi geldi aklıma, objeler ve oyuncaklar oradakilere benziyordu. Benim ilgimi en çok yukarıda da görünen nostaljik minik oyuncaklarla dolu raflar çekti... Keşke hepsi benim olsa...

Müzede daha bahsetmediğim fotoğrafını çekemediğim o kadar çok şey var ki... Mutlaka gidip görülesi bir yer.. Bu arada biz de mekan değişikliği yapalım dedik ve konuşurken bahsettiğimiz mıhlama yeme ve FASULİ'ye gitme fikrini gerçekleştirelim dedik.. Oradan çıkıp atladık bir taksiye. 



Burası Fatih'te Karadeniz Mutfağına sahip 'FASULİ' adında meşhur bir yer. Adından da anlaşılacağı gibi Karadenize özgü kuru fasulyesiyle ünlü. Ama biz ilk defa deneyeceğimiz 'mıhlama' yemeğe gittik.  Fasulyesinden de yememek olmazdı. Ondan da denedik. Mıhlama da fena değildi ama sanırım fasulyesini daha çok beğendik. Dedikleri kadar varmış..  
Müzedeki vapurda o kurabiyeleri ve tostu mideye indirmeseydik, yani buraya çok aç gelseydik masayı daha bi donatırdık.. Şahsen benim menüdeki taze fasulye turşusuyla tatlılarda gözüm kalmadı değil..:)
İşte böyle güzel bir gündü benim için... 
HOŞÇAKALIN...











4 yorum:

  1. şahane bi gündü.. e bizim de anılarımız bi müze kadar kıymetlim dostum:))

    YanıtlaSil
  2. Evet öyleler.. Hepsi de çok değerli.. Neyse ki kuvvetli hafızalarımız bize özgü birer müze oluşturdu kafamızın içinde.. Bize ayrı bir blog yapılırdı aslında yani canım arkadaşım!

    YanıtlaSil
  3. Gezmişti bu müzeyi..Şahane arabalar vardı :)
    Bloğun çok renkli,takiptayim artııık :)

    YanıtlaSil